Resim sanatında rakursi, 3 boyutlu dünyada gördüğümüz ekstrem perspektif açılarını 2 boyuta aktarırken kullandığımız taktikleri ifade eder.
Yaşadığımız 3 boyutlu dünyayı, 2 boyutlu düzleme aktarırken gerçekçi bir şekilde aktarmak için perspektif kurallarına ihtiyaç duyarız. Perspektif; tek, iki ve üç kaçışlı olmak üzere dallara ayrılır. Bazen bir nesneyi ekstrem bir açı ile görürüz. Bu durum kafamızı karıştırabilir ve ölçü kullanıyorsak ölçüde şaşmalara sebep olabilir. Örneğin standart ayakta duran bir figürün boyu 7,5 kafa şeklinde tanımlanır. Ancak figüre hareket katılırsa bu ölçüler değişecektir. Oturan veya eğilen bir figürün boyu bu standart ölçüye uymaz. Dolayısıyla 7.5 kafa ölçüsünü bilmek faydalıdır ancak çoğu durumda hareketli bir figür bu ölçüye uymayacaktır. Ayrıca bazı durumlarda figürün veya nesnenin ekstrem açılardan görünmesi o figürün veya nesnenin çizilmesini zorlaştıracaktır. Örneğin bir eli bize doğru uzanmış olan figürü çizmek kafa karıştırıcı olabilir. Bu durumda perspektif kurallarını bilmek yardımcı olacaktır. Figür ve nesnelerin girdiği bu ekstrem açıların resmedilmesine rakursi denir.
Rakursi, çizilmesi zor olarak görülüp kaçınılsa da çizime boyut katacak önemli bir unsurdur. Gündelik hayatımızda da sık sık rakursi örnekleri görürüz. Dolayısıyla rakursi ressam için oldukça önemli bir tekniktir. Resim sanatının tarihini incelediğimizde eski ustaların sık sık bu tekniği kullandığını görürüz. Rakursi tekniği Rönesans ile birlikte ortaya çıkmıştır çünkü Rönesans ile birlikte perspektif kuralları sistematik bir şekilde incelenmiş ve uygulanmıştır.
Örneklerle Rakursi Uygulaması
Yukarıda ilk resimde standart birfigür çizimi görülmektedir. Hareketsiz ve tamamen frontal duran bu figürde kafa ve ayak ucundaki mesafe 7.5 kafadır. Bu ölçü standart figür ölçüsüdür. Ancak gündelik hayatta nesneler veya figürler her zaman düz ve tam frontal olarak karşımıza çıkmaz. Bu poz dinamik olmadığından kompozisyon açısından ilginç değildir. Figürün standart ölçülerini bilmek elbette önemlidir ancak bu ölçüler sadece figür hareketsiz ve dik bir şekilde duruyorsa geçerlidir. Figür hareketlenmeye başladığı an devreye perspektif dolayısıyla rakursi girer. Yukarıdaki 1 ve 2. resimlerde hareketli figürler mevcuttur.
1 numaralı figür incelendiğinde figürün kontrapost bir duruşta durduğu görülür. Figür sağ tarafına doğru eğilmiştir ve üst gövdesi biraz bize doğru gelmektedir. Yani figür rakursiye girmiştir. Bu nedenle bu figürde standart ölçüleri kullanmak işe yaramayacaktır. Figüre bakıldığında üst gövdesinin dik duran figüre kıyasla daha kısa olduğu görülür. Çünkü figürün üst gövdesi bize doğru gelerek bir rakursi oluşturmuştur.
Yukarıdaki silindirlerde de figürlerde olan benzer durum söz konusudur. İlk silindirin bize tam frontal ve dik bir şekilde durduğu görülür. Herhangi bir rakursi yoktur. Silindir ne bize doğru gelmektedir ne de bizden uzaklaşmaktadır. İkinci silindirde ise bir rakursi mevcuttur. Çünkü silindir artık bize doğru gelmektedir. Silindirin ön ve arka yüzeyinde bulunan elipslerin iç içe göründüğü ve silindirin gövdesinin kısaldığı fark edilir. Bunun sebebi rakursidir.
Yukarıda oturmakta olan figürde de bir rakursi mevcuttur. Diz ve kalça arasında kalan mesafenin olduğundan kısa olmasının sebebi figürün açısından kaynaklıdır. Figürün üst bacak kısmı bize doğru gelirmiş gibi gözükürken alt bacak kısmı bizden uzaklaşır.
Sanat Tarihinde Rakursi Örnekleri
Rakursi her zaman çizgi ile verilmek durumunda değildir. Işık ve gölge kullanılarak da rakursi etkisi verilebilir. Sanat tarihi incelendiğinde rakursi kullanımını pek çok resimde görürüz. Özellikle bilim ve sanatın iç içe olduğu Rönesans Döneminde.
Leonardo da Vinci’nin, Kayalıklar Bakiresi isimli eserinde Meryem’in uzanmış elinde bir rakursi görürüz. Meryem’in eli incelendiğinde elin bilek ile birleştiği yerin gözükmediği ve bu kolun diğer kola kıyasla kısa olduğu görülür. Bunun nedeni Meryem’in elinin bize yani izleyiciye doğru uzanmış olmasıdır. Ressam burada rakursiyi ayrıca ışık ve gölge kullanarak da vermiştir. Meryem’in elinin parmaklarının üst kısmı daha aydınlıkken avuç kısmı gölgede bırakılmış ve bu gölgeyi drapenin koyuluğu takip etmiştir.
Rakursiye sanat tarihinden verilebilecek bir başka örnek; Andrea Mantegna’nın Ölü İsa isimli eseridir. Eserde izleyici, ölü olarak yatmakta olan İsa’nın ayakucunda durur. Bu etkiyi verebilmek için Mantegna kuvvetli bir rakursi uygulamıştır. İsa’ya baktığımızda gövdesinin ve bacaklarının çok kısa olduğunu görürüz. Bu durum İsa’ya ayak ucundan bakmamızdan dolayıdır. Aslında ressam burada bilinçli olarak bir değişiklik yapmıştır. Normalde bu açıdan görülen bir figürün ayaklarının daha büyük gözükmesi gerekirken bu resimde seyircinin alanını çok fazla kaplamaması için olması gerekenden daha küçüktür. Bu eserde güçlü bir rakursi tercih edilmesi eserin atmosfer ve vermek istediği duyguyu da güçlendirmiştir.
Sonuç olarak Rakursi, 3 boyutu dünyanın hacimsel ve gerçekçi bir biçimde 2 boyutlu düzleme aktarılmasını sağlayan oldukça faydalı bir tekniktir.