Vincent Van Gogh, 30 Mart 1853 yılında Hollanda’da dünyaya gelmiş bir ressamdır. post-empresyonist akımın en önemli temsilcilerinden biridir. Geç başladığı ressamlık kariyerinde 1000’i aşkın eser üretmiştir. Eserlerinde kullandığı canlı renkler ve çarpıcı fırça darbeleri ile kendine özgü bir tarz oluşturmayı başarmıştır. Geç başlayan ressamlık kariyeri 37 yaşında intihar etmesiyle son bulmuştur.
İçerik
- Vincent Van Gogh’un Hayatı
- İlk Yılları ve Eserleri
- Dini Misyonerlik ve Kömür Madeni
- Ressam Olmaya Karar Vermesi Ve Reddedilişi
- Bir Hayat Kadını, Sien
- Aile Evine Geri Dönüş ve Anvers
- Vincent ve Japon Baskıları
- Paris ve İzlenimciler
- Arles
- Yalnızlık ve Gaugen
- Gaugen ile Tartışma
- St-Rémy
- Auvers-Sur-Oise ve Doktor Gachet
- Keder Sonsuza Kadar Sürecek (la tristesse durera toujours)
Vincent Van Gogh’un Hayatı
İlk Yılları ve Eserleri

Vincent Van Gogh, 30 mart 1853 yılında Hollanda’da doğdu. Amcaları sanat simsarı, babası ise kilise papazıydı. Vincent 6 kardeşin en büyüğüydü. Ancak kendisinden önce ölü doğan bir erkek kardeşi vardı. Vincent bu ölü doğan kardeşinin adını almıştı. Belki de bu durum hayatı boyunca yetersiz hissetmesinin sebeplerinden biri oldu. 6 kardeşi arasında en yakın olduğu kardeşi Theo’ydu. Theo ile aralarındaki bağ çok güçlüydü . Theo, Vincent’ın hayatındaki en büyük destekçisiydi.
Küçüklüğünden beri gördüğü, ilgisini çeken şeyleri resmetmesine rağmen ressam olmaya 27 yaşında karar verdi ve kendisini tam anlamıyla resme bu yaşında adadı. Ressam olmaya karar vermeden önce 16 yaşında sanat simsarlığı yapmak için Londra’ya gitti. Çalışırken inceleme ve çizme fırsatı bulduğu büyük ressamların işleri sonraki yıllarda ona çok yardımcı olacaktı. Vincent özellikle çalışan, emekçi insanları resmeden Millet’nin işlerini çok severdi. Sanat simsarı olarak çalıştığı dönemde bazı sanat sergilerinden topladığı gravür baskıları biriktirmek gibi bir huy edinmişti. Bu durum ona ressamlık kariyerinde oldukça faydalı olacaktı
Ancak 7 sene çalıştığı bu işte ilk yıllarında başarılı ve sevilen bir çalışsan olmasına rağmen son yıllarında yaşadığı bazı buhranlardan dolayı istifaya zorlandı ve ailesinin yanına geri döndü. Bir süre kaybolmuş olarak dolaştı ve onu bu dönemlerde ayakta tutan şey tanrı oldu.

“içimdeki tanrı inancı çok sağlam kafamda uydurduğum bir şey değil, temelsiz, geçici bir inanç değil… Eminim ki yaşamımızı o planlıyor.”
Vincent Van Gogh
Dini Misyonerlik ve Kömür Madeni
Vincent doğuştan hassas yapılı ve başkalarının acılarına duyarlı biriydi. Yoksullara, acı çekenlere yardım etmek istedi ve çareyi tanrının sesini duyurmakta buldu. Tanrının sözlerini duyurarak insanların içindeki acıyı dindirebileceğine inandı. Ancak rahip olmak için girdiği sınavları geçemedi. İşsiz ve toplum tarafından kabul görmeyen, herkesçe hırçın olarak bilinen biriydi. Sanat simsarlığında başarısız olduktan sonra rahiplik için girdiği sınavları da geçemeyince acı çeken ruhlara derman olmak isteği üzerine, Borinage kömür madeni bölgesine dini misyoner olarak gönderildi. Burada insanların acısını yakından izleme ve anlama fırsatını elde etti. İlk dönem eserlerinde de bu çalışan emektar insanları resmettiği onların gerçek ve derin acısını; sert, kaba çizgilerle ve yıpranmış uzuvlarla kağıda aktardığı görülür. İlk işleri çoğunlukla kağıt üstüne kömür çalışmalardı. Renkli çalışmaya ressam olan kuzeni Mauv’un verdiği boyalarla başladı. Kullandığı renkler ilk dönem işlerinde koyu ve kahverengi tonlarında olan renklerdi. Vincent’ın meşhur parlak renklerini kullanmaya başlaması emprestyonistlerin işlerini görmesi ile başlayacaktı. Kömür madeni bölgesinde dini misyonerlik yapmak, küçük yaşta zorlu şartlar altında çalışmak zorunda kalan çocukları; hastalıktan kırılan, yiyecek yemek bulamayan insanların acısını görmek Vincent’ın zaten zayıf olan mental durumunu daha da kötü etkiledi. Dini misyoner olduğu için belli bir maaş almasına rağmen Kilise Vincent’ın insanlara “abartılı” derecede yardımından dolayı bu maaşı kesti. Gerçekten de Vincent fazlasıyla sefalet içinde yaşıyordu. Kahve, ekmek ve sigara ile beslenip bir saman yığını üstünde uyuyordu. Duygularını fazlaca yaşayan hırpani bir yapısı vardı. Kilisenin gönderdiği maaşı kesmesi ve kardeşi Theo’nun tavsiyesi üzerine kötüleşen zihinsel durumunu düzeltmek için ailesinin yanına geri döndü.

Ressam Olmaya Karar Vermesi Ve Reddedilişi
Kömür madeninde geçirdiği süreçte kilisenin tanrısının gerçekten sefalet içinde yaşayan insanlara yardımcı olmadığını ve kendi içindeki tanrı ile kilisenin tanrısının farklı olduğunu anladı.
Tanrı yerine insanlara sesini duyurmanın, içindeki kuvvetli hisleri aktarmanın başka bir yolunu buldu. Onu ayakta tutan şey artık tanrı değil resimlerdi. Böylelikle kendini 27 yaşında resim yapmaya adadı. Her şeyden çok başarılı olmak istedi ve bunun için gerçekten çok çalıştı. Ancak hayattayken yaptığı onca eserden yalnızca bir tanesi satılmıştı. Ailesinin yanındayken kendine tahsis edilen odada sabah akşam durmadan desenler çizdi ve kendini geliştirmek için uğraştı.
Vincent’ın ailesinin yanında kaldığı dönem bir çocuklu dul kuzeni Kee’ de yazı orda geçirmek için gelmişti. Vincent, kuzeni Kee ye aşık oldu. İçindeki hisleri daha fazla tutamadı. Çevresindeki insanların sık sık dile getirdiği gibi hırçın ve her duyguyu fazlasıyla yaşayan biriydi. Hislerini kuzenine açtığında ve evlenmek istediğini söylediğinde aldığı cevap ” Hayır. Asla, hiçbir zaman.” oldu. Bu cevap Vincent’ı derinden etkiledi ve Kee’ yi ikna etmek için çok çabaladı. Bu durum Kee’nin baba evine kaçmasına neden oldu. son çare olarak da evine gidip Kee’nin babası ile konuştu. Konuşma bir tartışmaya dönüştü ve Kee’nin babasının, ufak bir aşk acısnı, reddedilmeyi bile kaldıramayacak kadar güçsüz müsün? ” demesi üzerine Vincent elini yanan ateşin üzerinde tutup güçsüz olmadığını göstermek istedi ve “elimi bu ateşin üzerinde tuttuğum kadar onunla konuşmama izin verin” dedi. Bu olay ileride geçireceği sinir krizlerinin bir habercisi niteliğindeydi. Mumu söndürüp Vincent’ın ısrarlarının can sıkıcı olduğunu söylemeleri üzerine Vincent reddedilmeyi kabul etti ve Kee’ye daha fazla mektup yazmadı. Ancak bunalıma girdi.
Bir Hayat Kadını, Sien



Ailesi ile daha fazla kalamayacağını anlayan Vincent Lahey’e gitti ve burada tek başına yaşamaya başladı. Kuzen Mauv’dan da resim dersleri alıyordu.
Vincent burada yaşarken çocuklu bir hayat kadını ile tanıştı ve onunla birlikte yaşamaya başladı. Vincent’ın pek çok deseninde Sien diye hitap edilen bu hayat kadınını ve çocuğunu görmek mümkün. Vincent’ın sık sık acı çeken ve yardıma muhtaç kadınlara aşık olmasının başka bir örneğiydi bu ilişki.
O dönemde işsiz olduğu ve eserlerini satamadığı için kardeşi Theo’nun gönderdiği para ile geçiniyorlardı. Ancak Vincent paranın çoğunu tuvallere ve boyalara harcadığı için yiyecek yemekleri çoğu zaman olmuyordu. Vincent ressam kuzeni Mauv’un verdiği sulu boya ve yağlı boyalarla renkli işler yapmaya başladı ve kuzeninin kendisine verdiği alçı heykelden desenler çizdi. Ancak zamanla hem ailesi hem dostları hem de kuzeni Mauv ile de arası açıldı. Tam olarak nedeni bilinmese de bir süre sonra Sien ile de yollarını ayırdılar. Sebebi Vincent’ın ailesinin baskıları olabilir. Yıllar sonra Sien’in cansız bedeni Rotterdam’da sudan çıkarıldı.

Aile Evine Geri Dönüş ve Anvers
Sien ile yollarını ayırdıktan sonra babasının hastalığı üzere tekrar aile evine döndü ve kendini daha çok resim yapmaya vererek üretken bir döneme girdi. Babasının vefat etmesiyle birlikte ailesi ile kalmaya devam etti. Ancak kız kardeşi ile girdiği bir tartışma sonucu Vincent aile evinden bir daha geri dönmemek üzere ayrıldı ve Anvers’e yerleşti
Anvers’e taşınmasının bir nedeni de Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’ne girebilmekti. Akademi oldukça saygındı ve çok sıkı bir akademik sanat eğitimi almak isteyen öğrencileri cezbediyordu. Ancak Vincent’ın arası hiçbir zaman klasik ve akademik eğitim metodlarıyla iyi olmamıştı.
Akademide kaldığı süreçte çok sevdiği ve hayranlık duyduğu Rembrant ve Rubens’in işlerini yakından inceleme fırsatı bulmuştu. Bu dönemdeki işlerine bakılınca eserlerinin Rubens ve Rembrant’ın tarzına benzedikleri görülür.

Vincent, akademik eğitimi oldukça can sıkıcı buldu ve akademiden ayrıldı.
Vincent ve Japon Baskıları
Van Gogh, japon baskılarını Anvers’te çalışırken toplamaya başladı. Dönemin diğer bazı sanatçıları gibi Vincent’da japon baskılarına büyük bir hayranlık duydu, onlardan kopyalar yaptı ve Japon baskılarından oluşan bir koleksiyon oluşturdu. Japon sanatının etlkisi Vincent’ın pek çok eserinde gözlemlenebilir.


Paris ve İzlenimciler
Vincent; Anvers’ten ayrıldıktan sonra hem büyük şehirde daha başarılı olabileceğini düşünmesiyle hem de izlenimcilerin işlerini görmek istemesiyle Paris’e, kardeşi Theo’nun yanına taşındı.
Paris’te sevdiği pek çok sanatçının eserlerini birebir görme ve inceleme fırsatı elde etti. Ayrıca pek çok ressamla da arkadaşlık kurdu. Bunlardan biri de ressam Henri de Toulouse-Lautrec idi. Pariste izlenimcilerin, renkleri ustalıkla kullandığı işlerini görmek ve Gaugen, Seurat, Signac gibi sanatçılarla tanışmak Vincent’ın bundan sonraki işlerini etkileyecek ve rengi daha canlı kullanmasını sağlayacaktı. İzlenimcilerin işlerinden ilham alan Vincent daha da çok çalışmaya başladı. Ancak bu dönemde Theo oldukça zorlanıyordu. Zira iki kardeşin mizaçları oldukça farklıydı. Vincent hırçın ve dağınık bir kişiliğe sahipti. Theo’nun eve gelen misafirleri ile sık sık tartışmalara girerdi. Bunlara rağmen Theo kardeşinden evden gitmesini istemedi.

Yukarıdaki resim Vincent’ın Paris’te kalırken yapmış olduğu bir resimdir. Vincent’ın izlenimcilerin işlerinden ve tekniğinden etkilenip, renk ve farklı fırça darbelerini uygulamaya çalıştığını gösterir.
Arles
Kışın yaklaşması ile Vincent’ın huzursuzluğu ve semptomları artmaya başladı. Bu nedenle Paris’ten yeterince faydalanmış olduğunu düşünerek daha sakin bir yer olan Arles’a Fransa’nın güneyine yerleşti. Burada kendisinin sarı boyalı ev olarak nitelendirdiği evinde kalmaya başladı.
Vincent’ın en ikonik resimleri Arles’da yaşarken meydana gelmişti. Gerçekten de Vincent’ın yaptığı eserler gittikçe daha iyiye gitmeye başlamış ve bambaşka bir döneme girmişti. Theo artık kardeşini daha ciddi bir şekilde destekliyor, oldukça başarılı bir ressam olacağına yürekten inanıyordu.

Yalnızlık ve Gaugen
Vincent kendine Arles’da bir kaç arkadaş edinmişti. Bu arkadaşlarını resimlerinde sıklıkla görmek mümkün. Ancak buna rağmen Vincent kendini oldukça yalnız hissediyordu. Ayrıca içinde her zaman bu sarı boyalı evi kendi gibi ressam dostları için bir komün haline getirme hayalleri vardı. Bu nedenle arkadaşı Gaugen’den gelip bi süre kendisi ile kalmasını rica etti. Gaugen başlarda bu teklife biraz tedirgin yaklaştıysa da parasız kaldığı ve geçinmekte zorlandığı için Vincent’ın yanına taşındı. Vincent, Gaugen geleceği için çok heyecanlıydı. Bu nedenle hayranlık duyduğu arkadaşını etkilemek için en bilindik serileri olan “Ayçiçekleri” serisini yaptı ve Gaugen için hazırladığı odanın duvarlarını bunlarla süsledi. İki ressam bu sarı boyalı evde birlikte yaşayıp resimler yaptılar. Vincent artık yalnız hissetmediği için memnundu.
Gaugen ile Tartışma
Ancak kısa zamanda tartışmalar baş gösterdi. Zira ikisinin de karakterleri birbirinden farklı olmasına rağmen hırçın mizaçları benzerdi. Gaugen oldukça düzenli biriydi ve Vincent’ın düzensizliğine, impulsif hareketlerine katlanamıyordu. Vincent her zaman Gaugen’e saygı duymuş ve onun yanında kendisini çırak olarak görmüştü. Ancak Gaugen muhtemelen Vincent’ın başarılı ve özgün bir sanatçı olacağını anlamıştı. Bir gün sebebi net olmayan bir kavga üzerine Gaugen evden ayrıldı çünkü evde kalırsa Kötü bir şeyler olacağını düşünüyordu. Geceyi bir otelde geçirip sabah evden eşyalarını alıp Paris’e geri dönecekti. Ancak sabah geri döndüğünde evin önünde bir kalabalık ve kanlar içinde Vincent’ı gördü. Genel kanıya göre Vincent, tartışmadan sonra bir sinir krizi geçirip kendi kulağını kesmişti. Daha sonra kestiği kulağını sarıp bir hayat kadınına hediye etmişti. Başka bir iddiaya göre de Vincent’ın kulağını Gaugen’in kestiği söylenir. Ancak bu gibi iddiaların bir kanıtı bulunmamaktadır.
Gaugen bu olaydan sonra eşyalarını toplayıp Paris’e gitmiştir. Van Gogh ise bir süre Arles akıl hastanesinde kaldıktan sonra taburcu olmuş ancak sarı boyalı evine halk yüzünden geri dönmek istememiştir. Böylece kendi isteği üzerine başka bir akıl evine yatırılmıştır.

St-Rémy
Vincent kendi isteiği ile önceden manastır olan daha sonra hastaneye çevrilen St-Rémy’e yatırıldı. Burada ilk ay hastaneden çıkmasına izin yoktu ancak resim çizmesi için malzemeler verilmiş hatta kendisine ayrı bir atölye tesis etmişlerdi. Vincent, hastalığının tedavisi için resim çizmesi gerektiğini biliyordu. Doktorları da resim çizmenin, aşırıya kaçmaması suretiyle ona yardımcı olduğunu fark etmişlerdi. Vincent ilk ayından sonra bir refakatçi ile birlikte hastane dışındaki tarlara gidip orada da resimler yaptı. Vicent!ın akıl durumuyor iyiye gitmekle birlikte bi süre sonra ağır bir sinir krizi daha geçirdi ve her şeyi tehdit olarak görmeye başladı. Odasından tekrar dışarı çıkabilmesi 6 ayını almıştı. Vincent’ın zaten kırılgan olan zihinsel durumunu aldığı haberlerin etkilediği düşünülüyor. Gaugen ile tartışıp kulağını kesmeden önce abisinin nişanlılık haberini almıştı. BU sefer de abisinin nişanlısını hamile olduğunu öğrenmişti. Vincent’ın endişesi bir aile kuran abisinin artık kendisi desteklemeyecek olması olabilir.
Vincent bu dönemde umutsuzluğa kapılmaya da başlamıştı hastalığından kurtulamayacağını düşünüyordu. Bir süre sonra kendini toparladı ve büyük bir hızla resim yapmaya başladı. Vincent her zaman resim konusunda oldukça üretkendi ve neredeyse günde bir resim bitirdiği bilinirdi.

Auvers-Sur-Oise ve Doktor Gachet
Vincent durumu her ne kadar iyiye gidiyo gibi gözükmese de, depresif dönemleri sık sık tekrar etse de St-Rémy Akıl Hastanesinden ayrıldı. Kardeşi Theo’nun yanına döndü ve kendi adı verilen yeğenini gördü. Theo, Vincent’ın tek kalmasını istemedi ve onu kiralık bir daireye Dr Gachet denilen bir adamın gözetiminde kalması suretiyle yerleştirdi. Ancak Dr.Gachet, dinlenmenin yeterli bir tedavi olacağını düşünüyordu. Kendisinin de melankolik bir insan olduğu kısa sürede ortaya çıktı. Vincent’ın Dr Gachet’i resmettiği eserinde, doktorun melankolik ruh hali rahatlıkla görülebilir.

Keder Sonsuza Kadar Sürecek (la tristesse durera toujours)
27 Temmuz 1890, bir pazar günü Vincent çevredeki manzarayı resmetmeye çıktı ve yanında getirdiği tabanca ile kendini göğsünden vurdu. Ancak ölmemişti kaldığı odaya geri döndü ve kendini vurduktan 30 saat sonra hayata gözlerini yumdu. Bu süreçte kardeşi Theo yanı başındaydı. Vincent’ın kardeşi Theo’ya söylediği son sözler “keder sonsuza kadar sürecek.” oldu.
Hayattayken çok arzuladığı başarıya kavuşamayan ve bütün benliğini verdiği tablolarından sadece bir tanesini satabilen Van Gogh, ölümünün ardından çok büyük bir şöhret yakaladı.
