İtalyan Yeni Gerçekçiliği Akımı

İtalyan Yeni Gerçekçiliği, 1943-1954 yılları arasında İtalya’da bir film hareketidir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, İtalya’da halkın yoksulluğu, işsizlik, toplumsal ve siyasal sorunlar gibi birçok sorunla karşı karşıya kalması nedeniyle, İtalyan sinema endüstrisi de bu gerçekçi ve sosyal konulara odaklanan bir akıma doğru kaydı.

İtalyan Yeni Gerçekçiliği, savaş sonrası İtalyan sinemasının en önemli akımlarından biri olarak kabul edilir. Filmleri genellikle gerçek insanların ve doğal ortamların kullanımı ile karakterizedir ve genellikle hikayelerinde toplumsal konulara yer verirler. Bu filmler, genellikle amatör oyuncular ve belgesel tarzı sinematografi kullanarak gerçekçi bir hissiyat yaratmaya çalışırlar.

Akımın önde gelen yönetmenleri arasında Vittorio De Sica, Luchino Visconti, Roberto Rossellini ve Federico Fellini bulunmaktadır. Bu yönetmenler, toplumsal konuları ele alarak, insanların gerçek hayatlarına odaklanan filmler yaptılar. Bu filmler, İtalya’daki yoksulluk, işsizlik, göç, sınıf ayrımcılığı, mafya ve diğer toplumsal sorunlar gibi gerçekçi konuları ele alırken, bunu sade bir dille ve doğal bir tarzda yapıyorlardı.

İtalyan Yeni Gerçekçiliği, sadece İtalyan sinemasını etkilemekle kalmadı, aynı zamanda dünya sineması üzerinde de büyük etkiye sahipti. Bu akım, sinemada gerçekçilik ve sosyal konulara odaklanma trendini başlattı ve 1960’ların Fransız Yeni Dalga hareketi gibi diğer birçok sinema hareketinin de temelini oluşturdu.

Hollywood’un Sinemaya ve Avrupa propaganda Yöntemlerine Etkisi

Geniş kitlelere ulaşabilen sinema 1920’li yıllarda Hollywood’un piyasaya girmesi ve sesin farklı kullanımlarıyla yeni bir yön kazanmıştır. Bu yenilikler sinema pazarının büyük kitleleri etkisi altına almasını sağlamış, yeni bir icat olmaktan çıkıp fikirlere, geleneklere yön veren bir araç haline gelmeye başlamış, eğlence ve reklam amaçlı kullanılmıştır. Amerikan halkının ayaklanmasına ve bir şeyleri düşünmesini engellemek amaçlı onlara düş pazarlamaya başlamıştı. Halkı hiçbir zaman ulaşamayacağı standartlara özendirerek daha fazla tüketime yönelmeyi başarmıştır. Bu gücü keşfeden Avrupa liderleri ise halkı uyutmak, dikkatleri başka yöne çekmek ve kolay yönetebilmek amaçlı, kendi kaynaklarından film sektörüne yatırım yapmaya başladı.

I.Dünya savaşının getirdiği krizi yaşayan Avrupa’daysa sinemanın önde gelenlerinin Hollywood tarafına kayıp, piyasadan çekilmesi sonucu Avrupa’da sinema, yönetimlerin propagandasına ve genç sinemacılar gibi bağımsız sinemacılara kalmıştır. 1930’ların sonunda yaşanan büyük ekonomik buhranın getirdiği, mutsuzluk, işsizlikle genç sinemacıların yeni akımlar çıkarmasına sebep olmuştur.

Sinemanın o zamanki süslü illüzyonları ve pembe hayatları yerini daha gerçekçi sanat kaygısı taşıyan, insanları harekete geçirecek, gerçek hikâyelerden esinlenen filmlere bırakarak Hollywood’a bir alternatif oluşturmuştur. Avrupa’da sanatın başkenti olarak görülen Fransa’da Sinemada toplumsal olaylara yer verilmeye başlanmış fakat savaş ve ekonomik sıkıntılar sinemada daha soyut-gerçekçi ürünler çıkartmıştır ve genellikle filmlere karamsar bir hava hakim olup tüm bunlar Fransız şairane gerçekçilik akımını oluşturmuştur

Beyaz Telefon Filmleri

Fransız yönetmenlerin öncülük ettiği gerçekçilik akımı, II.Dünya savaşına kadar sürmüş  ve Bu dönemde Mussolini İtalya’sında Faşist rejim halkın dikkatini dağıtmak için pembe filmler üretmiştir. Bu filmlere ‘Beyaz Telefon Filmleri’ denmiştir. İtalya’nın ünlü aktörleriyle beraber, melodram, müzikal, eğlence türünde filmler çekerek halkın dikkatini başka ünlü oyunculara çekmişlerdir. ‘Sissignora’ ‘La Telefonista’ ‘Il Signor Max’ ‘Paradiso’ gibi filmler örnek olarak verilebilir.

İtalyan Yeni Gerçekçiliğin Başlangıcı:

İtalyan yeni gerçekçilik tanım olarak, 2.Dünya Savaşı sonrası halkın kötü durumlarını anlatmak amaçlı ‘Beyaz Telefon Filmlerine’ karşı İtalya’da ortaya çıkmış bir sinema akımıdır.

Aralarında Jean renoir gibi şairane gerçekçilik akımı yönetmenlerinin yardımcısı çoğu İtalyan yönetmeni etkilemiştir.

Savaş sonrası eski politikalar, Mussolini tarafından sinema kullanılarak halkın dikkatini dağıtmak için uygulanıyordu. Savaştan yara almadan kurtulan refah seviyesi yüksek mutlu bir İtalya’nın tasvir edildiği rejim yanlısı beyaz telefon filmleri yapılmaya başlanmıştı. Bu filmlerde gösterilen her filmde her evin zenginliğini belirtmek için sahnelerde beyaz telefon gösterilirdi.

Sıkıyönetim rejimi tarafından cinnecitanın açılması gibi sinemaya büyük bir önem veriliyordu. Tabi kendi kontrolleri altındaki ‘sinema’ eleştiri kültürünün yayılması bu durumu çıkarlarına ters düşürmüş ve sinema yavaş yavaş yönetimin etkisinden çıkıp muhalif bir çizgiye yönelmişti.

Ağır dramları bırakıp, kamera sokağa taşınmış savaşın sonuçlarını gösteren, yapmacık değil doğaçlama diyaloglara yer veren ‘gerçekçi’ bir sinema anlayışı doğmuştur.

İtalyan yeni gerçekçi sineması konuşulunca ilk akla gelen film Vittorio de Sica’nın Bisiklet hırsızları filmidir. Bu filmde savaş sonrası insanların durumunu yoksulluğunu ve çatışmalarının her aşamasını açıkça görürüz. İnsanların yoksullukla nasıl mücadele ettiği sokakların karmaşası sinemaya taşınmıştı. Halkın büyük çoğunluğu bu kesimde olduğundan bu filmlere aşırı büyük bir ilgi gösterdi çünkü filmlerinde kendilerini görüyorlardı. Bu akımın bu kadar başarılı olmasının sonucuyla,  Fransa’daki sanatçıları etkilemiş, Fransız yeni dalganın çıkmasına yön vermiştir.

Akımın Önemli Filmleri;

Bisiklet Hırsızı,

Roma Açık Şehir,

Sonsuz Sokaklar,

Paisà

Yazar: İdil Civelek

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Öne Çıkan Yazılarımız